
gece 02:27
sessizce uyuyordu. gürültü yaparak uyuyanlardan değildi. ne horlar, ne gümbürtülü gaz çıkarır ne de karga gibi öksürürdü. bu sessizliği o'na en ufak çıtırtıyı dahi farkedebilme avantajı sağlıyordu (kaldı ki bu, günün şartlarında pek de matah bi ayrıcalık sayılmazdı).
her zaman içten pazarlıklı ve kapalı devre yaşayan bir adam olmuştu ancak kimse bu yönünü bilmediğinden, birisine kendinden bu şekilde bahsettiğinde aldığı reaksiyon ''aa ne ilgisi var? bilakis gayet açık ve insan ilişkileri kuvvetli bir insansın.'' olurdu. bu tepkiye şaşırmayı bırakmıştı artık.
gecede ortalama 7 rüya görürdü ve bu rüyaların 4'ü sürrealist imgelemler, 2'si ipe sapa gelmeyen saçmalıklarla dolu çeşitli olay örgülerinden oluşan alternatif kısa filmler, 1'i de adult içerikli aktivitelerden oluşurdu.
o gece, tam da rüyasında abba grubundaki en sarı adamın yönettiği tartışmada craig david ile kozlarını paylaşıyordu ki omzunda bir el hissetti ve yavaşça uyku düzleminden reel aleme geçti. yatakta doğrulup odasına bir göz gezdirdi ancak onu dürtebilecek hiç kimseye rastlamadı. biraz dikkatle odaklanınca odada belli belirsiz bir fısıltının dolaştığını hisseder gibi oldu. ses usulca;
''evimi, ocağımı, kolumu, bacağımı bıraktım.
kolaysa hadi beni pause et.''
diyordu. haliyle anlam veremedi. ''hay sikiyim. iyice delirdim'' dedi kendi kendine. rüyasına kaldığı yerden devam edebilmeyi umarak başını yastığa koydu.
rüya kaldığı yerden devam ediyordu. bir anda tartışmanın sürdüğü masada fazladan 1 kişinin daha oturduğunu farketti. tartışmaya yeni bir soluk getirecek olan bu isim, doktor bilal'di. tam arkasında, koltuk altında tuttuğu 1 büyük şişe ayranla tüm heybetiyle michael clark duncan( yeşil yoldaki ayı gibi zenci) dikiliyordu. ''allah'ım... ben nereye düştüm böyle.'' diye iç çekti.
(bi ara devam edecek...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder