28 Ocak 2009 Çarşamba

otostop ve gayseksüellik üzerine


böyle olsun istemezdim. otostopla bineceğim arabanın içinde 3 adet gay olmasını istemezdim, şayet seçme şansım olsa o arabayı seçmezdim. herkesin sırayla birbirini dillediği iett otobüsüne binerdim gene o arabayı seçmezdim. genç adamların yaşlı teyzeleri siktiği otobüslerle dönerdim, gene o arabaya binmek istemezdim, gayet mutlu mesut camdan dışarıyı seyrederek evime dönerdim. ki bu gaylordların arabasına tercih ettiğim otobüsler de özünde binbir çeşit saykoluğun, sadistliğin, pejmürdeliğin ve bizatihi granny porn'un döndüğü paralel evrenler aslında. o otobüsler ki ''evladım beni misyoner pozisyonuyla sikme evladım. belimde kireçlenme var evladım. az ağzıma ver evladım. orozbu zozuğu zanım evladım :))'' sayıklamalarıyla gezen iblisvari teyzelerin habis meskenlerini içerisinde barındıran yerler. ama bana inanın, beterin daha beteri var ve bindiğim o araba işte tam da daha üst seviyelerdeki beterlerle aynı klasmanda mücadele etmekteydi..

dersim bitmişti. okulun alanından dışarı çıkmıştım ve 2 tane gay olmayan arkadaşımla orman yolunda otostop çekme amacıyla beklemeye başlamıştık. metabolizmalarımızı stand by konumuna getirmiş bir halde, yağan yağmurdan kendimizi sakınmak için heybetli bir ağacın altında kah kuzey kutbunda hunharca öldürülen fok balıklarından, kah avrupa birliğine uyum sürecinden, kah tuba'nın bongosundan bahsediyorduk. saat çok geç olmasa da hava, mevsimlerden kış olmasının etkisiyle tamamen kararmıştı. yağan yağmur, havanın kasvetine kasvet ekliyor, kuytu bir ormanın kıyısındaki yolda medeniyete uzak bir halde takılıyor oluşumuzda götümüzde yavaştan 3,5 etkisi yaratıyordu. ansızın beynim yardımıyla kaslarıma sol el baş parmağımı kaldırma komutu verdim. komut birkaç durak sonra sol elime vardı ve baş parmağım sempatik bir şekilde havaya kalktı. elimin yeni görüntüsü dışarıdan bakanlara otostop çektiğimi anlatıyordu. onlar da mesajı almışlardı.

yanımızdan geçmekte olan araç durdu. ön koltuklarda 2 ve arka üçlüde 1 kişi olmak üzere içeride toplam 3 erkek görünümlü insan oturmaktaydı. ''bu havada bulduk lan bi araba oh be :)'' diye düşünerek içeri girdik. sıkış tıkış nasıl oturacağımızın planını yaparken öndeki kelden kilit cümle geldi ''levent ablayı kucağınıza alın gençler.'' bu cümle sarfedildikten sonra 4 saniye kadar zamanın durduğunu hissettim. daha sonra taner yavşağı şen bir kahkaha patlattı, kahkahasına biz de ortak olduk. 4.levent'e en kısa yoldan gitmek gibi masum bir amaçla bindiğimiz arabanın içerisinde 3 tane 55 yaşlarında, peruklu, buruşuk pasif ibneyle başbaşa bulmuştuk kendimizi ve üstüne üstlük laf lafı açıyor, utangaçlık duvarları deliniyordu. öndeki olcay denen gaylord kendisine gelen telefonları ''meraba ben kuzey.'' diye açıyor, görüşme bittikten sonra ''ay bu da beni karı için arıyo gene be.'' diyerek yaptığı muhabbetin içeriğini detaylarıyla aktarıyordu. zamanla coşkuları arttı. yoldan geçenlere laf atmalardan, penisleri ısırarak yemeyi sevdiklerine kadar döktürdüler. öyle ki işi, kendinden çok kırıtan birini gördüklerinde ''ay bu beni sikemez anca ben bunu sikerim. ama sikmeyi de pek sevmiyorum :P'' demelere kadar götürdüler. her seferinde gülümsüyor, kanlarında akan ibnelikle sentezlenmiş orospuluk içgüdüsünün ne kadar normal bir şey olduğunu vurgular gibi bir imaj çizmeye çalışıyorduk. taner denen amık her sarışın, açık gözlü türk erkeği gibi aslında brad pitt'e ne kadar çok benzediğinden bahsediyor, kerem isimli götoş ne kadar müziğe yatkın olduğuna dikkat çekip, süpersonik seviyede gitar çaldığından bahsediyordu. hatta 'menecer' olduğunu söyleyen toptan telefon numarasını almıştı. kendini hazır hissettiğinde sahne dünyasına atılıp bir sik yiyebileceği gibi bir hayal git gide ona gerçeğe daha da yakınlaşmış gibi geliyordu, bunu gözlerinden ve sırıtışından gayet net anlayabiliyordum.

hiç bitmeyecekmiş gibi görünen yolculuğun sonuna yaklaşmıştık artık. pasif eşcinseller onlara cinsel anlamda bir şey vermek istemememizi olgunlukla karşıladılar. tam 4.levent'e gelmek üzereydik ki yan yoldan bir araba önümüzde göt atarak durdu ve içinden 3 tane, toplam sakal sayıları vücutlarındaki alyuvar hücrelerinin sayısından fazla olan semi-monkeyler indi. bilmediğimiz dilde bir şeyler söylediler. korkuya kapılmıştık. direksiyon başındaki kel behçet isimli iç mimar gay kontrollü bir ses tonuyla ''sakin olun. size birşey yapmazlar.'' dedi. hep beraber arabadan inip karşılarına dikildik. gaylerle aramızdaki fark anlaşılsın diye istemsiz şekilde 3 straight erkek olarak yan yana duruyorduk. semi-monkeylerden iri yarı olanı ''da sihkterin getin laa burda vara vara!!'' diye gür bir sesle bağırdı. daha cümlesini bitirmeden gerisin geri koşmaya başlayıp ana caddenin köşesinde varmıştık zaten. hemen önümüzde bir otobüs durağı vardı ama sanki her birimiz patlak götlü birer fahişeymişiz gibi meraktan kuduruyorduk. her ne kadar ibne de olsalar onlar da insanlardı ve bizi ne sikmişlerdi, ne zorla ırzlarına geçirttirmişlerdi. gidip bakmaya karar verdik. sessizce park halindeki arabanın yanına doğru adımlarımızı hızlandırarak yürüdük. kısa süre sonra arabanın oraya vardık. gizlenerek bulunabilecekleri muhtemel yönlere doğru göz gezdirdik. derken sesleri duyduk, ormanın içinden bağırtılar gelmekteydi. o yöne doğru yavaşça yürüdük ve asırlar dahi geçse aklımızdan çıkmayacak o manzarayla karşılaştık; 3 semi- monkey ve 3 buruşuk pasif gay çılgınca aşk yapıyordu. kel behçet'in kafası yerdeki taşlara sürtünmekten kanlar içinde kalmıştı ancak o anın sıcaklığıyla bir şey hissetmiyordu. menecer olcay'ın peruğu düşmüştü ve kafasını çılgınlar gibi ağaçlara vuruyordu. arabadayken sessiz takılan 3. gay kabuğundan çıkmıştı, çılgın atıyordu adeta, pompayı yedikçe ''BAAA BAAA BAA!!!'' diye haykırıyordu.

öylece donup kaldık. ifadesiz suratlarla dehşetengiz tablo karşısında kısa bir süre hareket etmeden dikildik. şoku üzerimizden atlattıktan sonra geldiğimiz yöne doğru arkamıza bakmadan koşturduk. ilk gelen otobüse binip 4 levent'e gittik, oradan da metro vasıtasıyla taksim'e geçtik. bereket'te döner yiyip, nevizade'de 2'şer tane bira içtikten sonra evlere dağıldık.

otobüste biraz tuba'nın bongosunu düşündüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder