
[sevgili ismini bilmediğim insan; eğer bu notu okuyorsan sen de benim yaşadıklarımın benzerini yaşayacaksın demektir. bu neresi olduğunu bilmediğim (ki muhtemelen gerçekte varolmayan) yerde uyandığım andan (ve biraz öncesinden) itibaren yaptığım her şeyi yazıp sana bırakıyorum, bu sayede kendini buradan kurtarabilirsin. benim hareketlerime paralel davranman lehine olacaktır. bu iyiliği neden yapıyorum bilmiyorum, umarım başarırsın.]
daisy(daisy ne amına koyim) ile taksim'de turluyorduk. sinemadan yeni çıkmıştık, güneş gözümü alıyordu. konsoloslukların bulunduğu taraftan yürürken, ''aa şu kiliseye girelim mi?'' dedi. o'na cevaben tam ''gothik mimariye bayılıyorum, kiliseler, katedraller..'' diye başlayan bir cümleyi bitiriyordum ki bir anda karanlık çöktü..
uyuduğumun farkındaydım, ama bir yanlışlık vardı. daha 10 saniye önce bir cins-i latif ile gezip sohbet ederken şu an uyku aleminde olamazdım. ayrıca her nerede uyuyorsam, üzerinde yattığım şey yatağım değildi. bu olağandışı durumu çözmek amacıyla hafifçe gözlerimi araladım. ilk gördüğüm şey maun ağacından imal edilmiş uzun bir sıraydı, üzerinde oturan kimse yoktu. yavaşça doğruldum ve bir kilisenin içinde olduğumu fark ettim. yattığım bloktan kalktım ve etrafa ne var ne yok diye bir göz gezdirdim. tam karşı sıramda, 3 blok ilerimde sakince bana bakan tombik şahsiyetle göz göze geldim. ben bir şey söylemeden konuşmayacağını anladım ve ''benim ne işim var burada?'' dedim. ''bilmem.'' dedi sırıtarak. ''senin ne işin var?'' dedim, ''bilmem.'' dedi aynı tonlama ve yüz ifadesiyle. ''suratını sikerim senin orospunun evladı!'' diyecek oldum, demedim. nerede olduğumu anlamak için kiliseden dışarıya çıkmaya karar verdim. kapıya doğru yürümeye davrandım, tombik de bana katılacak oldu. ''ismin ne abi senin?'' dedi. ''teoman'' diye yanıtladım, nedense ona gerçek ismimi vermek istemiyordum. ''ben de sanço'' dedi, ''oldu amına koyim bi don kişot olmadığım kalmıştı! siktir git oğlum mal mısın nesin?!'' diye patladım, zira bu angut tavırları ve sırıtkan mizacı dayanılırlık limitlerini zorlamaktaydı. kitaba yaptığım göndermeyi anlamadı ''don kişot mu? ehehe. eyvallah'' dedi aynı laubali haliyle. o dakikada sanço'nun hikayedeki sidekick rolünü üstlendiğini anladım.
neden sonra kilise kapısından dışarıya adımımızı attık ve acı bi' küfür aşk ediverdim. hava gavur vajinası gibi tutuşmakta, önümüzde bütün dünya'nın üzerini kaplıyormuş gibi duran bir çöl uzanmaktaydı. yere çömeldim, ağıt yakar tonda makinalı tüfek seriliğiyle küfür etmeye başladım. sanço denen mal o hızlı ritme ayak uydurarak dans etmeye başladı. ben bu umutsuz manzara karşısında intiharın eşiğine gelmiş halde, sinir krizi geçirip etrafa küfür yağdırırken, sanço rap yaptığımı zannederek dans ediyordu. ayağa kalktım, sustum, kendimi sakinleştirdim. ''teoman abi ben acıktım.'' cümlesini duyana kadar neredeyse tamamen normale dönmüştüm. ''çölün ortasında bir kilisenin dibindeyiz mongol. nereden bulacaksın yemek?!'' yanıtıyla o'na içinde bulunduğumuz realiteyi yalın bir dille özetledim. ''hay amına yaa :'(('' diye feryat etti, ağlayacak gibi oldum..
aşağı yukarı 3 saattir yürüyorduk (kilisenin kapısına dik istikamette). kilise çok ardımızda kalmıştı ve neredeyse gözden kaybolmuştu. ''teoman abi, nereye gidiyoruz?'' sorusuyla düşüncelerimin arasından sıyrıldım. ''bilmiyorum sanço. bi tarafa doğru gidiyoruz işte, o izbe kilisede hiç gelmeyecek kişileri beklerken susuzluktan öleceğimize en azından bir tarafa doğru yürüyoruz.'' diye yanıtladım, ''haklısın abi.'' dedi. kendisinin ortaya atılan bir fikre karşıt görüş bildirip, itiraz etme gibi bir yeteneği yoktu. her ne kadar işe yaramaz ve pratik zeka yoksunu birisi olsa da sempatik bir hali vardı bu orta boylu, şişman, terli ve yağlı saçlı ''paul giamatti'' bozmasının. yine tam düşüncelere dalmak üzereydim ki sanço'nun bir yere dikkat kesilip beni dürttüğünü hissettim. gene ne salakça bir şey vızıldayacak acaba diye merak ediyordum ki bana ilerideki bir taş yığınını gösterdi. yerden 5-6 metre yüksekliğe ulaşıncaya kadar onlarca taş üst üste yığılmıştı ve bu yığının üzerinde tek bir sandalye sabitlenmiş halde duruyordu. ihtiyatlı bir şekilde yaklaştık. hiç kimse yoktu. aniden bloğun arkasından siyah saçlı, bembeyaz tenli, koyu renk bir pelerine sarınmış bir adam belirdi. sanço korkudan ''anneni sikiyim anneni anneni!! :'(('' diye bağırarak arkama saklandı. her ne kadar korksam da belli etmemeye çalışıyordum, hikayede üstlendiğim rolün hakkını verecektim. ''sen kimsin?'' diye sordum korkunun sesimi titretmemesine çabalayarak. ''doğru soruyu sor.'' diye yanıtladı sakince. şimdi soracağım soruyu da beğenmezse düşeceğim durumu göz önünde bulundurarak dikkatimi topladım, amacımı gözden geçirdim ve ''buradan nasıl çıkarım?'' dedim. ''sosyal yaşamı esir etmiş o hastalıklı klişelerinden arınıp insanları bu konuda bilinçlendireceksin. artık her gördüğüne bunu anlatarak mı olur, yoksa bi yerlere yazarak mı ona sen karar ver. işe her kilise görüşünde gothik mimari muhabbetini açmayarak başlayabilirsin mesela ;)'' dedi muzırca gözünü kırparak, gülümsedim. ''peki ya sanço, o ne yaptı?'' diye sordum. ''o pek birşey yapmadı aslında. tek suçu arkadaş grubuna girip başta sessiz insan portresi çizdikten sonra, içki içtikçe ortamın yavşağı konumuna gelen tombik çocuk olması. buraya getirmemin sebebi o'nu acı çekerken görmekten aldığım keyif.'' şeklinde açıkladı. ''hayata en son kaldığınız yerden devam etmek için bu taşların etrafında yengeç dansı yaparak 5 tur atmanız yeterli. kendinizi kilisede uyanmadan önce en son olduğunuz yerde bulacak ve hiçbir şey hatırlamayacaksınız.'' diye ekledi ve gözden kayboldu.
sanço'ya ''buraya kadarmış sanço, hayatta başarılar. içkiyi de fazla kaçırma hea :))'' dedim, vedalaştık. dansımı bitirdiğimde kendimi taksim'de buldum. daisy bana merakla bakıyordu, ''iyi misin? cümleni bitiremeden aniden duraksadın, daldın bi yerlere..'' dedi merakla. ''he yok aklıma bişey geldi de ona takıldım. boşver kiliseyi ya evlere dağılalım. annem kısır yapmış, ayran da varmış dolapta..'' dedim ve onunla da vedalaşıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım.
her nasıl oluyorsa pelerinli şahsın bana bakıp memnuniyetle gülümsediğini hissediyordum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder